Öğr. Gör. Dr. Barış Emre Alkım

  1. Çeviri alanında verilen akademik eğitimi kısaca anlatmanız, artı ve eksileriyle değerlendirmeniz mümkün mü?

Öncelikle üniversite düzeyinde çeviri eğitimiyle, çevirmen yetiştirmeye yönelik üniversite eğitimini birbirinden ayırmak gerekiyor. Çeviri dersi, Mütercim Tercümanlık bölümlerinin kuruluşundan çok önce de Filoloji, Dilbilim ve Yabancı Dil Eğitimi (öğretmenlik) bölümlerinde veriliyordu. Hâlâ da söz konusu bölümlerin öğrencileri, sayısı müfredattan müfredata değişen türlü çeviri dersleri alarak mezun olur. Bu dersler çevirmen yetiştirmeye yönelik tasarlanmamıştır ve daha çok öğrencinin dil becerilerini destekleme niteliklidir.

Ülkemizde çevirmen yetiştirmeye yönelik çeviri eğitiminin ise Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nin, İstanbul’da ise Boğaziçi Üniversitesi’nin Mütercim Tercümanlık bölümleriyle 1980’lerin ortasında başladığını söyleyebiliriz. Şu anda ise ülkemizde farklı üniversitelerde iki yıllık ön lisans, dört yıllık lisans ve lisansüstü (yüksek lisans ve doktora) düzeyinde çeviri eğitimi veriliyor. Üniversiteden üniversiteye farklar görülmekle birlikte dört yıllık lisans programları genelde şu biçimde: İlk yıl öğrencinin temel dil becerilerini desteklemeye yönelik gramer, dinleme, yazma, konuşma derslerine ek olarak genel servis dersleri (Türkçe, İnkılâp Tarihi, bilgisayar) ve bölüm içi / dışı seçmeli dersler sunuluyor. İkinci yıl çeviriye giriş, dilbilim, metin türleri ve çeviri amaçlı metin çözümlemesi gibi analiz becerisini geliştirmeyi hedefleyen dersler ve öğrenciye lisans eğitimi boyunca eşlik edecek ikinci bir yabancı dil başlıyor. Üçüncü ve dördüncü yıl ise alan çevirilerinin (tıp, yazın, hukuk, bilim ve teknoloji, AB metinleri, ekonomi ve ticaret, sosyal bilimler vb.), sözlü çeviri derslerinin (ardıl çeviri, simultane konferans çevirisi) ve kuramsal içerikli derslerin (çeviri tarihi, çeviri kuramı, çeviri eleştirisi) verildiği dönemleri kapsıyor.

Ülkemizde akademik çeviri eğitiminin bence genel sorunu, çevirmenlerin çevirmenleri yetiştirdiği bir döngünün henüz kurulamamış olması. Çevirinin ayrı bir disiplin olarak ayakta durmasını, bir çeviri eğitimi geleneğinin oluşmasını bu sağlayacak.

Türkiye’de mütercim tercümanlık / çeviribilim bölümlerinin geçmişinin çok geriye gitmediği, mezun sayısının kısıtlı olduğu ve bunların da birçoğunun akademik hayatı seçmediği bir gerçek. Bunun doğal bir yansıması olarak da çeviri bölümlerindeki akademisyenler çeviri dışı alanlardan geliyor. Kadrosunda tek bir mütercim tercümanlık mezunu barındırmayan mütercim tercümanlık bölümleri var. Bunları geçtim, kadrosundaki eğitimcilerin en ufak bir çeviri deneyimine bile sahip olmadığı, dolayısıyla öğrencilerin çevirmenlik mesleğiyle ilgili en temel sorularına dahi yanıt bulamadığı bölümler var. Yanlış anlaşılmasın; ben çeviri bölümlerinin farklı akademik geçmişlerden insanları bir araya getirmesine karşı değilim. Tam tersine, eğitimi zenginleştiren bir unsur bu. Dilbilim dersini bir dilbilimcinin, gramer – konuşma – yazma derslerini bir yabancı dil öğretmeninin, yazın çevirisi, eleştiri, hatta editörlük derslerini edebiyat kökenli birinin vermesi kadar doğal bir şey yok. Fakat bunlar dışında kalan, çevirmenlik mesleğine ve uygulamasına dönük dersleri verecek kişilerin ya çeviri eğitimi almış ya uzun yıllar bu alanlarda çevirmenlik yapmış ya da alanın içinden gelmiş kimseler olması gerekiyor.

  1. Çeviribilim/Mütercim Tercümanlık Bölümleri kuruluş yılı açısından henüz çok genç olmasına rağmen başarılı öğrenciler yetişiyor. Daha da ileriye götürmek için ders olarak ele alınmasını tavsiye ettiğiniz konular var mı?

Öğrencilerin mezuniyet sonrası çeviri piyasasına daha kolay ayak uydurmalarını sağlayacak derslerin müfredata eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda olumlu gelişmeler de var. Çevirmenlik, her şeyden önce bir meslek eğitimi. Gelişen teknolojiden nasibini almamış, çeviri piyasasının ihtiyaçlarını hiçe sayan bir eğitim sisteminin piyasada tutunabilecek çevirmenler yetiştirmesi olanaksız. Bu yüzden de çevirmenlik meslek etiği, çeviri işletmeleri yönetimi, çevirmenliğin hukuki boyutu, dil teknolojileri, bilgisayar destekli çeviri, altyazı çevirisi, terminoloji, editörlük, post editörlük, proje yönetimi gibi dersler giderek önem kazanıyor.

Bir diğer önerim ise piyasa – sektör işbirliğinin güçlendirilmesi ve yılların süzgecinden geçmiş bir deneyim kümesine sahip olan çeviri profesyonellerinin mutlaka akademik çeviri eğitimine katılımının sağlanması. Bu, profesyonellerin davet edildiği ve çevirmen adaylarıyla bilgi paylaşımında bulunduğu konferanslar, seminerler, atölye çalışmaları şeklinde olabileceği gibi, profesyonellerin öğretim görevlisi tanımı kapsamında yarı zamanlı ya da tam zamanlı istihdamı ve ilgili dersleri vermeleri biçiminde de olabilir.

  1. Öğrencilik hayatlarını daha etkin hale getirmek ve kendilerini mesleğe hazırlamak için öğrencilere neler tavsiye edersiniz?

Mütercim tercümanlık öğrencilerine yıllardan beri hep aynı tavsiyeleri veriyorum aslında, burada da onları sıralayacağım. İlk olarak, uzmanlaşma çok önemli. Öğrencilerin kendi beğenileri ve piyasa gereksinimleri doğrultusunda birbirinden farklı en az iki, tercihen üç alan belirleyip bunların üstüne gitmesi lazım. Çeviri bölümlerinin ve mezun öğrencilerin sayısı her yıl artarken yeni mezunların “Ne olsa çeviririm” düşüncesiyle rakiplerinin önüne geçmesi pek mümkün değil. Uzmanı olunacak alanları seçerken zevk aldığınız şeyleri elinizin tersiyle itmeniz de gerekmiyor. Modayı, kozmetiği mi seviyorsunuz? Neden bu işin terminolojisinde uzmanlaşıp moda dergilerinde çalışmayasınız? Bilgisayar oyunlarına mı düşkünsünüz? Oyun yerelleştirme pazarında akıl almaz bir açık var. Uzmanlık alanlarınız birbirine ne kadar zıt olursa, müşteri portföyünüzü o denli geliştirmiş, işin tekdüzeliğini kırmış ve birbirini sürekli besleyecek iki kaynak yaratmış olursunuz. Bir yandan tıp metinleri çevirisi üzerine uzmanlaşıp diğer yandan fantastik kurgu çevirebilirsiniz. Hem farklı işverenlerden sürekli iş almış olursunuz hem de birinden sıkıldığınızda diğerine sığınabilirsiniz. Öğrencilik yıllarınızda bu alanlarda kimi zaman karşılık beklemeden, sırf deneyim kazanma ve zevk uğruna yaptığınız çeviriler yarın öbür gün iş başvurusunda özgeçmişinizin diğerlerinin arasından sıyrılmasını sağlayabilir.

Bir diğer konu ise teknoloji. Bilgisayarla ne kadar içli dışlı olursanız o kadar iyi. Özellikle Bilgisayar Destekli Çeviri (CAT) araçlarını kullanmayı, kendi sözlüklerinizi ve terim veri tabanlarınızı geliştirmeyi ne kadar erken öğrenirseniz o kadar faydasını görürsünüz. Öğrencilik yıllarında size verilen ödevlerin hepsini bu tür bir araç kullanarak yaparsanız, mezun olduğunuzda elinizde farklı disiplinlerden farklı metin türlerini içeren hatırı sayılır bir çeviri belleği oluşacak ve serbest çevirmenlik yapacaksanız ciddi bir avantaj sağlayacaktır. Oysaki kâğıt kalemle yaptığınız ya da bilgisayarda çevirdikten sonra bu tür bir çeviri belleğine dahil etmediğiniz (burada anahtar sözcük “alignment”) tüm çeviriler pratikte boşa gitmiş demektir. Ayrıca çevirmenlerin kaynak dilin okuru, erek dilin yazarı olduğunu unutmayın. Edebiyattan uzak durmayın.  Sürekli okuyan ve yazan biri olmak (yazdığınız şey günlük bile olsa) çeviri becerinize de doğrudan katkıda bulunacaktır.

Son olarak da, okuduğunuz üniversitede bir başka fakültenin bölümleriyle gerekli protokoller imzalanarak çift ana dal / yan dal olanağı sağlanmışsa bunu kesinlikle değerlendirin. Özellikle uluslararası ilişkiler / mütercim tercümanlık diplomalarını edinen öğrenciler bakanlıklarda ve diplomasi alanında parlak bir geleceğe sahip.

  1. Bir akademisyen gözüyle çeviri öğrencilerinin hangi konuda eksiklikleri var? Bu eksiklikleri nasıl giderebilirler?

Genel kültür konusundaki eksiklik en çarpıcı olanı. Bu da bağlamı belirleme, doğru sözcük seçimi ve bağlama uygun dil kullanımı konusunda sıkıntılara yol açabiliyor. Tek çaresinin okumak ve öğrenme arzusunu canlı tutmak olduğunu düşünüyorum. Okumak, bir diğer sorunun, yani yabancı dili anlama konusundaki sıkıntının da çözümü. Ne yazık ki öğrencilerin kendilerini yazılı ya da sözlü olarak Türkçe ifade etmekte zorlandığını görüyorum. Hatta çeviri etkinliğin büyük kısmı yabancı dillerden Türkçeye gerçekleştiğinde öğrencinin Türkçesinin zayıflığı daha da belirginleşiyor. Yıllar boyu kullanım sonucu iyice pekişmiş hataları gidermek ise gerçekten güç. Dil teknolojilerine önem veren ve bundan sonraki yıllarda ancak bilgisayarı etkin biçimde kullanan çevirmenlerin iş bulacağına inanan biri olarak, öğrencilerin teknolojiye yatkınlığı beni umutlandırıyor. Ancak bilgisayarlara sadece eğlence için, sosyal medyada kendini ifade amaçlı yaklaşmasınlar.

  1. “Çevirmen” olmayı hedefleyen bir öğrencinin dil yeteneğinin yanında sizce hangi özelliklere sahip olması gerekmektedir?

Bu soruyu yönelttiğiniz herkes farklı bir şey söyleyecektir. Çevirinin kültürler arası aktarım boyutuna dikkat çekip çevirmenin etkili iletişim yeteneğini zorunlu bir nitelik olarak görenler çoğunlukta olabilir; haklılar da. Ama ben daha kişisel yaklaşıp kendi deneyimim doğrultusunda sadece “merak” diyorum. Merakınızı canlı tutarsanız yaptığınız her çeviriden yeni bir şeyler öğrenmek için motive olursunuz. Yeni öğrendiğiniz şeyi hâlihazırda bildiklerinizle harmanlayıp uygulamaya koymak, yani çevirinizde kullanmak için istekli olursunuz. Ortaya çıkan sonucun başta belirlediğiniz hedeflerle ne kadar örtüştüğünü, o bilgiyi edinmeden önceki çevirilerinizden daha iyi olup olmadığını merak ettiğiniz noktada bence sizi sadece daha ileriye götürebilecek bir döngü kurmuşsunuz demektir.

  1. Ülkemizde çevirmenin yerini nerede görüyorsunuz? Sizce hak ettiği yerde mi veya bunun için neler yapılabilir?

Ülkemizin geniş bir çeviri piyasası var ve nitelikli çevirmen ihtiyacı büyük. Ne var ki çevirinin yabancı dil bilmekle otomatikman kazanılan bir yetenek olduğu yönünde yaygın ve yanlış bir de kanı bulunuyor. Her yabancı dil bilen çeviri yapamaz; yapmamalıdır da. Okuma yazma bilen herkesin yazar/şair, yüzme bilen herkesin olimpiyatlara katılacak yüzücü, ses çıkarabilen herkesin şarkıcı olması nasıl imkânsızsa yabancı dil bildiğini(!) iddia eden herkesin iyi çevirmen olması da imkânsız.

Kendi mezuniyet alanında iş bulamayan, katı mesai şartları olmaksızın serbest çalışmanın cazibesine kapılmış birçok insan asıl mesleği ne olursa olsun çeviri alanına hücum ediyor. Zorlu piyasa koşulları bunların ancak küçük bir kısmını eleyebiliyor. Potansiyel vaat eden bir azınlık zaman içinde nitelikli çevirmenlere dönüşüyor. Geri kalanıysa rekabet korkusuyla sürekli fiyat kırarak piyasa rayiçlerini düşürüyor, işverenlerde korkunç hayal kırıklığı yaratıyor ve işin kötüsü, müşterilerin çeviri eylemine ve çevirmene olan inancını, güvenini sarsarak olumsuz bir önyargının ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu önyargının kırılması için konuda meslek birliklerine, derneklere, meslek standartlarını belirleyenlere çok görev düşüyor.

Çiçeği burnunda çevirmenler içinse Türkiye çeviri pazarı bir hayli tehditkâr görünüyor, kabul ediyorum. İnternetteki birçok çeviri sitesini, sosyal medyadaki çevirmen gruplarını yakından takip ediyor, ayrıca bugüne kadar mezun ettiğimiz öğrencilerden geribildirim alıyorum. Büyük kısmında çeviri öğrencilerinin şikâyeti aynı: Önlerinin çeviri dışı alanlardan gelenler tarafından kesildiğini düşünüyor, çevirinin sadece mütercim tercümanlık / çeviribilim bölümü mezunlarınca yapılması gerektiğini söylüyorlar. Kaygılarını anlıyorum ama ben alaylı ile mektepli, çeviri bölümü mezunu olan ile olmayan arasında böyle dışlayıcı bir ayrımcılığa da karşıyım. Tek ayrım nitelikli çevirmen ile niteliksiz çevirmen arasında olmalı. Nasıl ki yabancı dil bilmek sizi otomatikman çevirmen yapmıyorsa, çeviri bölümü mezunu olmanız da nitelikli bir çevirmen olduğunuzun garantisi değil, sadece bu yolda atılmış ciddi bir adım. Aksi takdirde çeviri dışı alanlardan geldiği halde ustalıklı dil kullanımıyla, farkındalığıyla, meslek etiğiyle, yıllarca didinerek elde ettiği deneyimle nitelikli çevirmenlere dönüşmüş insanları sırf diplomasına bakarak bu alanın dışına atmaya çalışmış olursunuz, bu yanlış.

  1. Önerileriniz/Eklemek İstedikleriniz

Bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Çeviri öğrencilerine de bu işin hem alaylısı hem mekteplisi, hem çevirmen hem de çeviri eğitimi veren bir akademisyen olarak karamsarlığa kapılmamalarını öneriyorum. Nitelikli bir çevirmenin bu piyasada isim yapması, hayallerini gerçekleştirecek parayı kazanması sanıldığı kadar zor değil.

Öğr. Gör. Dr. Barış Emre Alkım

Yazar

Lisansını İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Eğitimi, yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık, doktorasını İstanbul Teknik Üniversitesi Sanat Tarihi bölümlerinde tamamlamıştır. Profesyonel olarak çevirmen, editör ve redaktör olarak çalışmaktadır ve şu anda Çankaya Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümünde öğretim görevlisidir.

© ÇeviriBlog adına Senem Kobya. Telif hakkı sahibinin izini olmadan yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve basılamaz.

Pin It on Pinterest

Share This