Mütercim Tercümanlık Okuyorum Diyememek

“Ne okuyorsun evladım?” sorusu mütercim tercümanlık öğrencilerinin ortak kâbusu sayılabilir. Cevabınızın karşınızdaki kişiyi hayal kırıklığına uğrattığını görürsünüz. Ardından “Hmm, nasıl bir şey o?”, “İki yıllık mı?”,  “Öğretmenlik yazsaydın ya, en güzel meslek”, “Sen şimdi İngilizce konuşabiliyor musun?”, “Eee herkes biliyor İngilizceyi”, “Kaç dil biliyorsun?” gibi sorularla karşılaşırsınız. Yaşadığınız şoku atlatabilirseniz kestirme bir cevap verip kişiyi kendinizden uzaklaştırırsınız. Hayatınızın geri kalanında da bu soruyla karşılaşmamayı dilersiniz (Çeviribilim için hiçbir şey demiyorum, zira onun sonuçları çok daha korkunç!). Bu çok basit soru bile çevirmenin bilinirliği ve görünürlüğü konusunda bize önemli ipuçları veriyor.

İşin şakası bir kenara, hem ülkemizde yeni sayılabilecek bir bölüm olması hem de mesleki konumdan kaynaklanan “üçüncü kişi” olma durumu eğitim hayatımızdan itibaren bizi bu zor duruma sokuyor. Aracı ve arada olmak, bilgisayarın ardında harikalar yaratmak mesleğimiz hakkında çok olumsuz yargılara sebep olabiliyor. Sözde “herkesin” bildiği ancak “kimsenin” yetkin olmadığı yabancı dil alanındaki mesleklerin genelinde böyle bir problem söz konusu. Çevirmenin de sadece “herhangi bir dili konuşan kimse” olarak görülmesi toplumdaki konumunun ve meslek standartlarının belirlenmesini de etkiliyor. Bu durum mezun olduktan sonra bilgisayar başında çalıştığınızda sizi işsiz olduğunuz için kınamalarından çok daha iyi elbette.

Lisedeyken derece kazandığımda bile “Ama sen dil okuyorsun, çok kolay senin bölümün!” diye olumsuz tepkiler aldığımı hatırlıyorum. Ülkemizde genel olarak “sözel ağırlıklı bölümleri küçümseme” durumu mevcut, “sayısal bölümde okuyan zekidir” algısı da hâlâ aşılamadı. Tabii “sayısal bölümlerde para var, en iyisi ben de sayısal okuyayım,” gibi bir düşünceyle böyle bir bölümde geleceğini şekillendiren ardından çok mutsuz olduğu için bambaşka alanlara yönelen çok kişi var! İşte bu bilinçsizlik, eğitim sistemimizin eksikliklerle dolu olması ve çok başarılı olmayan öğrencilerin sözel alanlara yönlendirilmesinden kaynaklanıyor. Oysa yaşam standardının yüksek olduğu ülkeleri düşündüğünüzde her alanın ayrı bir değerinin olduğunu ve kişilerin sevdiği mesleklerle uygun bir ücret karşılığında ilgilenebildiğini görebiliyoruz. Kişileri yeteneğinden dolayı takdir etmek yerine yeteneklerinin olmadığı alanlara salt para kazanma amacıyla yönlendirmek haksızlıktan başka bir şey değil bana kalırsa. Ancak böyle bir düşünce hâkimken mütercim tercümanlık bölümünde okumak da benim talihsizliğim olsun diyelim!

İşin bir de güncellik gereksinimiyle de ilgili olduğuna inanıyorum. “Tercüman”, günümüzde hâlâ kullanılırken, “mütercim” bilinmeyen ve güncelliğini yitiren bir kelime haline geldi. Pek çoğumuzun tercih listesine yazarken “Mütercim de ne ola ki?” diye kendine sorduğu bir kelime sonuçta! Günümüzde hem sözlü hem yazılı işlemler için “çevirmen” kelimesi kullanılıyor. Yaygın olmasına rağmen görünür olmadığı için duyanlar da şaşırıyor tabii! Güncelliğini yitirenin kişi değil kelime olduğunu unutmamak burada çok önemli. Ama tek sorun adımızda mı, yoksa adımızın ne olduğunun bilinmemesinde mi?

İlk İngilizce dersimde içimdeki heyecanı hâlâ unutamıyorum. O günlerde sadece duygusal yaklaştığım bir dersin geleceğimi belirleyeceğini nerden bilebilirdim! Pek çok olumsuz görüşe rağmen bugün geriye baktığımda hiçbir pişmanlık duymuyorum. Dilci olmanın verdiği avantajla eğitim hayatım boyunca hep kendimi geliştirebildim, her gün farklı bir şey öğrendim. Onlar bilmese de biz dilciler güzel şeyler beceriyoruz bence!

Belki de hayatımızın belirli bir dönemine kadar aynı kaygıları yaşamaya devam edeceğiz, üniversitedeyken bize şaşkın şaşkın bakanlar çalışmaya başladığımızda da bize hayretler etmeye devam edecek! Eğitim sistemini komple değiştirebilir miyiz bilmiyorum; ancak algıların uzun zamanda değiştiği konusunda hepimiz hemfikiriz. Belki bu algıları değiştirmek için kendi hayatlarımızda ufak adımlar atabiliriz. En azından çevremizdeki kişilere bunu gösterebilsek, annelerimiz bilgisayar başında sabahlayan bizleri görünce “Kalk artık koca kız oldun hâlâ oyun oynuyorsun,” demez! Belki bir gün “Mütercim Tercümanlık bölümünde okuyorum,” dediğimizde bizi takdir eden birileri de olur ne dersiniz? Tüm bu çaresizliklere çözüm bulana kadar, “Mezun olunca ne yapacaksın yani?” sorularına katlanmaya devam!

Funda Karabacak

Yazar, Editör

İstanbul Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümünde eğitim almaktadır. 2013 yılından beri çeşitli alanlarda serbest çevirmenlik yapmaktadır. Çeviri Kitabı ve Çeviri Yarışması ekibinden olmakla birlikte, ÇeviriBlog’ta editördür.

© ÇeviriBlog adına Senem Kobya. Telif hakkı sahibinin izini olmadan yayınlanamaz, çoğaltılamaz ve basılamaz.

Pin It on Pinterest

Share This